TRAKTÖR KULLANAN ASLAN OĞULDAN KADIN ÖLDÜREN CANİYE DOĞRU GÖTÜREN MANTIK
Her fırsatta ifade ederim, çocukluğumda köyde geçirmiş olduğum o bir kaç yıldan edinmiş olduğum yaşamsal deneyimler sosyolojik değerlendirmeler noktasında benim için çok güzel bir ölçek olmuştur.
Çok iyi hatırlıyorum, köy'de küçük bir oğlu olan adamlar, o çocuk 8-9 yaşlarına geldiğinde (bazen daha küçük bazen de biraz daha büyük) çoğu zaman çocuğun eline bir de sigara tutuşturarak onu traktöre oturtup hava atması için teşvik ederler ''hay maşşallah aslan oğlum'' diye överlerdi, hele bir de o çocuk o traktörü hareket ettirebiliyorsa övgüleri siz düşünün.
Yirmili yaşlarda bir kaç yıllık ehliyetimle ben Almanya'dan Türkiye'ye tek şoför olarak gelip köye girdiğimde, ilk okul çağlarında oğlan çocukları arabamın arkasından koşarlarken ''anaaaa garı araba sürüyo la valla sürüyooo'' diye bağrışmaya başamışlardı. Şimdi o çocuklar 30-40 yaşlarında genç yetişkinler oldular.
Şimdi onlar nasıl insanlar oldular acaba? ''Araba süren garılar'' hala garip, neydüğü belirsiz, haddini aşmış veya olağan üstü canlılar mıdır onlar için yoksa kadının da mental yetileri olduğunu anlayabilmişler midir?
Arada geçen süreçte onlar ne yapmışlardır? ''Araba süren garılar'' ile ''mental yetileri olan insanlar'' sonucuna varmadan önce hangi yollardan geçmişlerdir? Kanaatleri oluşuncaya kadar hangi kadın insanlarla hangi etkileşimlerde bulunmuşlardır? Şayet mental yetilerini kullanan insan kanaatine varmışlarsa, bunu başarmadan önce kaç kadına hangi hakaret ve aşağılamalar yapmış, kaç kadına tokat atmış veya kaç kadını tekme tokat dövmüşlerdir?
Sonuçta o günden sonra aniden büyüyüp bir kanaat sahibi olmadılar, bir süreç geçirdiler.
Ben o yıldan sonra bir kez daha ancak bu kez turistik amaçla Türkiye'ye geldim ve sonra 20 yıl gelmedim ve sonra kesin dönüş yaptım. O yıllarda trafik akıl almaz kaotik bir yapıya sahipti. Yıllar sonra gördüğüm Türkiye çok değişmişti. Belki burada yaşayanlar için bu çok fark edilmemiş olabilir fakat 20 yıl önce ve 20 yıl sonra olarak değerlendirebilen biri için gerçekten çok fark var. Okullarda trafik eğitimi veriliyor olması da eminim çok büyük bir paya sahip. Ancak köylerde, çiftçilikle geçinen ailelerin sayılarının azalmasıyla birlikte artık traktörü çalıştıran erkek çocukla övünenlerin sayısı da azaldı. Fakat zihniyet belli bir kesimde sabit kaldı.
Köylerin ''oğul düşman değneği'' mantığı, oğulları ile övünme geleneğini sabitledi. Okullu oldu övün, okumayı öğrendi övün, kız arkadaş edindi, kızı kandırdı, babasının dükkanında satış yaparken ''uyanık'' davrandı, askere gitti, meslek edindi, alkol kullandı, düğünü oldu övün, abart, yükselt, ne yapsan yetmez, o kadar büyük bir olay! çünkü değnek olarak kullandığı oğula dayanıp düşman edinebilirdi! Kimin daha fazla oğlu varsa, o gider karşı tarafın tarlasının suyunu kesebilirdi, çitleri bir karış o tarafa dikebilirdi, oğlu var çünkü, kavga çıkarsa bastırabilir, karşı taraf korkması gerekir! Yalan mı? Bunlara şahit olmayan kaç kişi var aramızda? Peki bu mantık şehir yaşamına nasıl yansıdı? Oğullarla övünmek nasıl bir görüntü sergiledi? Sanırım çok fazla şey söylememe gerek yok, etrafınıza bakın, o meşhur eski türk arabaları ile teker gıcırdatan, hız yapan, kurallara dikkat etmeyen, kullandığı araba ile hava atan ve büyüklenen kesim ağırlıklı olarak nerelerde yaşıyor?
İyi de, tüm bunların canilikle ne alakası var diye soruyorsunuzdur. Büyüklük, büyük hissetmek, aslan erkek evlat, kaplan erkek evlat, pipini göster evlat, söv evlat, vur evlat, kır evlat ve sonra kurallara uymayan, sadece büyük olmak isteyen evlat, gücünü kanıtlamak zorunda olan evlat. İki kelimeyi bir araya getirip konuşmaktan aciz, söylenen sözü anlamaktan fersah fersah uzak katillerin sözlerini hatırlayın o halde:
''erkekliğime laf söyledi''
''hakaret etti''
''tahrik etti'
''aldattı''
''gururumu kırdı''
''beni bırakamazsın''
''beni bırakırsan seni yaşatmam''
Listeye dahil edebileceğiniz sözler ve tipler geldi mi aklınıza?
Yapay egosu şişirilmiş, dışsal unsurlarla var olan ve bu unsurların varlığına bağlı bir büyüklük hissine ihtiyacı olan erkek evlat, bu unsurlardan biri için cinayet işlediğinde de ''afferin sana katil evlat'' diyebilir misiniz? Gerçeklerle yüzleşmek bazen bu kadar acı olur, her iki taraf için de öyledir. Ne var ki çoğu zaman katilin mantığı artık oturmuştur ve o doğru olduğuna inanmaktadır, ömrünü çürüteceğinin farkında değil gibidir, bir cana kıydığının farkında değil gibidir, o yalnızca kendisine ait bir şeyi 'hak ettiği' şekilde cezalandırmıştır! Kendi büyüklüğüne gölge düşüren bir varlığı yok etmek onun hakkıdır! Böyle bir varlığa denk gelmiştir ve bu onun ''kötü kaderi'' veya ''alın yazısı'' dır!
Öz-benlik bilincinin gelişimi işte bu nedenle her şeyin ama her şeyin önünde gelmelidir. Bir çocuk öz-benlik gelişiminden önce okul eğitimine tabi tutulmamalı, okul yıllarında da etik değerler tüm kuralların önünde gelmelidir. Aksi taktirde ne cinayetler biter ne de başka vahşetler.
Bunlar için mücadele etmek hepimizin boynunun borcudur, atalarımızın hastalıklı bakış açılarına sahip çıkmaktan vazgeçmemiz ve yeni, sağlam, doğru, insanı insan yapan özelliklerle donatılmış nesiller için temel atmamız gerekiyor.
O yıllarda bir erkek bebeğini kucağına almazdı, onun bakımında anneye yardımcı olmazdı, sokakta bebek arabasını tutmazdı, kınanmaktan rencide edilmekten korkardı. Oysa şimdi her eğitim seviyesinden erkeğin baba rolüne daha iyi adapte olduğunu görüyorum, çocukları ile tatlı tatlı konuşarak ilgilenen babaları görüyorum. Değişmez demeyin, değişiyor! Ümitsizliğe kapılmayın çünkü siz fark etmeseniz bile oluyor!
Comments