TETANOZ VE AŞI
Tetanozu bir çok faktöre bağlı bir hastalık olarak değil, yalnızca bir patojen veya toksin kaynaklı olarak değerlendirirsek bu hastalığı ancak kısmen anlayabiliriz. buna bağlı olarak önlem konusunda da yetersiz hatta yanlış bakış açısına sahip oluruz.
patojeni Sulfonamid veya antibiyotiklerle öldürmek tetanoz tedavisinde başarı getirmemiştir. bu da bize tetanoz basillerinin hastalığın tek nedeni olmadığını gösterir niteliktedir.
Tetanoz toksini de hastalığın tek nedeni olarak görülüyor; bu bakış açısı tartışmalı serum terapisinin geliştirilmesi ile sonuçlandırılmıştır. Bir tetanozu asla engelleyemeyecek olan bu aşıların sonuçları insanların yaşamlarının sonuna kadar devam eden karaciğer, eklem, sinirler vb. organlarının ağır iltihapları ile sonuçlanmıştır.
Tetanoza karşı yapılan ilk aşılamaya "pasif" aşı deniliyor. Hayvanlardan elde edilen bir panzehir, tetanoz antitoksini, tetanoz hastalarını kurtarabilirdi! Adını veremeyeceğim bir boya fabrikası , at serumundan elde edilen tetanoza karşı olduğunu iddia ettiği bir antitoksini avrupa hastanelerine sattı ! yarım asır boyunca bu yöntem kullanıldı. atlardan elde edilen bu serum sayısız insanın yaşamına mal oldu. Tıp yazarlarının bazıları yüzlercesinin bazıları da binlercesinin bu aşının arkasından yaşadıkları anafilaktik şok sonucunda öldüklerini kaydediyorlar. yaşayanlardan bir çoklarının da karaciğer, eklem iltihapları ve felç olmalarına neden olmuştur.
Bu sözde terapi yöntemi tüm doktorlar tarafından kısıtlamaksızın kabul edilmemiştir. Kaza cerrahisi öncülerinden Lorenz Böhler bu yöntemi tamamen reddederek, yaranın açılması yöntemini tercih etmiştir. Bir çok doktor ilk vakalar sonrasında bu aşıyı kullanmayı bıraktılar. Bu doktorlardan bazılarına, aşı yapmadıkları hastalar arasından tetanoz nedeniyle ölenlere ceza kesildi. Bir doktor, böyle bir cezanın ardından, yeniden ceza alma korkusu ile tekrar aşı yapmaya başladı. ne var ki, aşı yaptığı hastalardan bir tanesi de aşı nedeniyle yaşamını kaybetti.
Berlinli toksikolog Louis Lewin, tıpta ilk Nobel Ödülü sahibi Emil Behring tarafından antitoksinin "keşfinden" otuz yıl sonra insan vücudunun antitoksin üretebileceği hipotezini çürüttü.
Alıntı: Bizim zamanımızda bu alanda pek çok şeyin açıklanabileceğine inanılıyordu. Fakat tüm bu denemelerde bilimsel yani gerçeklik değeri başarısız olabilirdi çünkü reddedilebilirlerdi. hayvanların kanında Bu zehri zararsız hale getirebilecek, önleyebilecek, zehir etkisini yok edebilecek bir tane bile kimyasal adı olan zehir yoktur. Ben de kirpi gibi bazı zehirlere karşı doğuştan gelen bir direnci olan hayvanlar üzerinde yaptığım çalışmalarla bunu kanıtladım, bu özellik kanda bulunan ve bir başka canlıya aktarılabilen, belli bir zehirlenmeye karşı koruyabilen bir özellik değildir.
Seroloji tarafından üretilen anorganik veya organik sentetik maddelerin hiç biri, hiç bir alkaloid, hiç bir glikosid, hiç bir kan değiştirici özelliğe sahip veya zehirli, kimyasal olarak bilinen maddelerin hiç biri, abrin gibi proteinler veya yılan zehri hiç biri bu toksini önleyici etkiye sahip değildir.
L. Lewin
Yanlış olarak ''aşı'' denilen bu serum terapisi uzun süre önce bırakılmıştır. muhtemelen büyük finansal başarısı nedeni ile bugün yaşamaya devam etmektedir; yeni formu ''spesifik'' immunglobulin içeren ''homolojik serum terapisi'' (homolojik yani aynı türden alınan). bu yeni form önceki ile kıyaslandığında daha nadirde olsa hala akut alerjik reaksiyonlara ve diğer bir çok sağlık sorununa yol açabiliyor.
Comments