top of page

FARMA ENDÜSTRİSİNİN YALANLARI

İşimin büyük kısmında bilimin ve ilaç endüstrisinin çizgisinde kaldım. Biomedisin ve molekülerbioloji diplomalarımdan sonra endüstride insanların faydasına olacak büyük şeyler yapmak istedim. En büyük tutkumsa yüzlerce yıldır korkulan grip virüsüne karşı bir ilaç geliştirmek amacıyla virüsleri incelemekti. Viroloji alanında yaptığım araştırmalardan sonra ''sağlık araştırmaları'' adına avusturya üniversitesi tarafından ödüllendirildim. Fakat geçen zaman içerisinde bu çalışmamın bir bedeli olduğunu farkettim.


Bilimsel yükselişim sosyal hayatımı kurban olarak aldı, çok zaman saatlerce laboratuvarda yalnız çalışıyordum. Sosyal kontaklarım olmadan yaşayamayacağım için işimin bir kısmını omuzumdan indirmem gerekti, eğitimimin devamı için gerekli olan laboratuvar çalışmamı bıraktım. Eczacılar bilimin sağlık alanında güvenilir vekilleriydiler ve bende kısa zamanda onlara dahil olmuştum, çabucak kariyer yaptım, 6 ay sonra avusturya eczaneler birliğinin en iyi eczacılarından biri oldum. Büyük bir şevkle çalışıyordum, insanlara verdiğim ilaçlara güveniyordum, firmaların verdiği önerileri her gün yüzlerce hastaya tavsiye ediyordum. Her şey için bir ilaç vardı ve ben milyonlarca insana yardım eden bir kurumda bulunmakla gurur duyuyordum.


Eczacı olmak aynı zamanda insanlarla direkt olarak sosyal iletişim içinde olma isteğimi yerine getiriyordu. Hastalarla yakın bağlar kurdum. Hiç bir şey bu kurum için faydalı olduğum inancımı sarsamazdı. İlaçların bana insanlara yardım etme, onları iyileştirme gücünü verdiğini sanıyordum fakat sağlam bir zemine basmadığımı anlamam uzun sürmedi, yalnızca insanlara yardım etmemekle kalmadığımı, aynı zamanda onlara zarar verdiğim görmeye başladım.


Kendimde ilaç kullanmak zorundaydım ve böylelikle tıpkı diğer hastalarım gibi sistemin bir kobayıydım aslında. Doktorlar bana ilaç kullanmam gereken bir çok hastalık vermişlerdi! Bir eczacı olarak, özellikle de kendi işimin patronu olarak günde 12 saat ve haftanın 6 günü çalışıyordum. İnsanlara yardım etmeyi seviyorum, bunun benim için bir tutku olduğunu henüz çocukken farketmiştim. İnsanları şifalandırma düşüncesi ile gün be gün sabah erkenden kalkıp geç saatlere kadar çalışırken kendi sağlığım kötüye gitmişti.


Bir otoimmün hastalık nedeniyle tiroid ilaçları ve alopecia areata (saçkıran) için çok güçlü steroid kremler verildi bana, ayrıca burun mukozasındaki iltihap nedeniyle steroid burun damlası yanısıra bir çok damla daha verildi. burun boşluklarımda oluşan kistler MRT için yüksek miktarda ödemelere neden oldu, ve kalbim için EKG yapıldı, nefes darlığı, kalp çarpıntısı, sürekli tekrarlanan depresif ataklar. Ama bu kadar ilaca rağmen neden daha kötü oluyordum?


Eczanemde hastalar için bir kolestrol testi aksiyonu başlattığımda gerçeğin gözlerine bakmak zorunda kaldım, aslında ne kadar hasta olduğum gerçeği. Sakin bir anda kendi kolestrolümü ölçtüm ve korkunç yüksekti, daha fazla ilaç kullanamazdım henüz 26 yaşındaydım. Şikayetlerimin, okul tıbbının sıklıkla olabilecek bir sürü hastalığa söyledikleri gibi ''gen''lerden daha başka nedeni olmalıydı. Eczacılığı bıraktım ve biomedikal alandaki yeteneklerimi araştırma için kullanmaya başladım, bulduğum şey sanırım insanlık tarihinin en büyük yalanıydı.


Hayatımın amacı değişmedi, hala insanların daha uzun ve mutlu bir hayat sürmeleri için onlara destek olmak istiyorum fakat artık farklıyım, sağlık sistemine sadık değilim!


Farma endüstrisi her yıl milyarlarca dolar harcıyor, gelirini ise halkların hasta olup hasta kalmaları üzerinden sağlıyor. Sadece avusturya'da 2012-2013 yılları arasında 23 milyar dolar kazanç elde edilmişti. Farma endüstrisinin bir kurbanı olarak ben bir ilaç bağımlısıydım (buna uyuşturucu bağımlılığı diyebiliriz), şunu anladım ki, bana yazılan ilaçları da yapılan teşhisleride hiç sorgulamamışım, hiç şüphe duymamışım.


Eczanede her gün yaşıyordum: aşırı kilolu, depresif, kronik hasta insanlar eczaneme akın ediyordu, korunmak istiyorlardı, kendilerine şifa vermeyecek olan ilaçlara sığınıyorlardı. Şimdi anlıyorum ki bizi temelden hasta eden asıl şey ilaçlardı.


Sağlıklı beslenme ve sağlıklı su üzerine yaptığım araştırmaların sonuçlarını hayatıma geçirdikten sonra bütün hastalıklarımdan kurtuldum.

İlaçlarımdan kurtuldum ve ''sağlıklı'' olmanın anlamına kendim karar veriyorum. Kolestrol değerlerim 6 ay içerisinde normale dönüştü, depresyonum 8 ay kadar uğraştırdı fakat o da geçti. Son kan tahlilimde ise asla iyileşmeyecek dedikleri ve 10 yıl boyunca ilaç kullandırdıkları tiroid hastalığımında iyileştiği belli oldu.


Bu mucizevi şifalanmamın sebebi, aylar süren araştırmalarım neticesinde yaşam tarzımı güçlü bir şekilde değiştirmemdir. işin tuhaf yanı ise bütün bunlar için bir kuruş dahi ödemem gerekmediğidir. Hiç bir ilaç üreticisi firma suyu, taze gıdaları patentleyemez. Bu nedenle de bütün bu sağlık kaynaklarıyla ilgili tek bir araştırma veya insanlara duyurma yolunda tek kuruş harcamazlar. Malesef insanlar bu sisteme inanıyorlar ve onların tavsiyelerine uyarak hasta oluyorlar.


BİZ ZEHİRE GÜVENİYORUZ

Bize ilaçların toksin efektlerinin ''yan tesir'' adı altında inandırılması en büyük yalandır. Bir zehri içtiğimizde ancak tesir oluşur, yan tesir diye bir şey yoktur. Bu etkinin terapisi ise başka bir zehir etkisidir, bedenimizde tesadüfen bir önceki zehrin bir etkisini bastırır hepsi bu kadar. Aslında bu etkilere karşı bedenin verdiği tepkiler yaşamak için savaşmaktan başka bir şey değildir.


Azita Vind

Comments


Tanıtılan Yazılar
Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Son Paylaşımlar
Arşiv
Etiketlere Göre Ara
Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page