DİN İLE İMAN
Din kapısı olan bir yapıdır, kurulur, yıkılır, dağılır, bozulur, dejenere olur, o bir binadır, girilir ve çıkılır.
İman sonradan edinilmez, o bir hane değildir ki girilip çıkılsın. Dağılmaz, bozulmaz, artmaz eksilmes. İman her insanın içerisinde bulunan ilahi bir öz'dür. Ona üfürülmüş bir ruhtur, esmanın, eşyanın derin bilgisidir. Ancak imanın üzeri örtülür ki küfr dediğimiz şey bunun ta kendisidir. Dışarıda aranan yaratıcıya iman hiç bir zaman imanın aslı değil, içeride üzeri örtülmüş olan imanın boşluğunu doldurmaya çalışmaktan ibarettir.
İçeride üzeri örtülen o iman, yaratanın sıfatlarını barındırmaktadır, bu nedenle insan kalp çakrasından aşağıda olduğunda, kişi özden çok uzaktadır, yani esfeli safilin'de dir. Bu yüzden orada karanlıktadır çünkü özündeki programın ''En Nur'' sıfatından, ''El İlm'' sıfatından yoksundur. O karanlık içerisindedir, kör ve sağırdır. Din kalıbına girmiş insanın sürekli olarak ezber bir şeyler söylemesi veya anlatanı dinlemeye çalışması veya bu dinleme esnasında çok çok mahsun olması da işte bunun verdiği ızdıraptır.
Kur'an-ı kerim'de ''....biz insanı aşağıların aşağısına indirdik'' yani onu esfeli safiline indirdik dediği ayet hangi surededir? Tin suresi! Tin ne demektir? Her şeyin özü, temeli anlamına gelir! Sizce bu tesadüf mü? (Tin 95) Bir önceki ayette der ki ''biz insanı en güzel biçimde yarattık'' ve Sina dağına yemin eder, neydi Sina dağı? Musa a.s.'ın Allah ile konuştuğu yer. Peki ne oldu orada?
Öncelikle, Tûr kelimesini araştırdığınız zaman, kök anlamlarından birinin uçmak olduğunu göreceklerdir. Bu noktada bu kelimeden yola çıkarak bugüne kadar bizlere mitoloji diye anlatılan şeylerin bağlantısına hiç girmeyeceğim çünkü burada anlatmak istediğim konu ile alakası yok. Öte yandan gayb aleminden şehadet alemine doğru inişi de ifade eder. Yani başlı başına bu dağın adının anlamını araştırmanız dahi sizlere iman konusunda bir çok ip ucu verebilir.
Hz. Musa orada ille de görmek ve duymak istediğinde ne olmuştu? Dağ paramparça olmuştu. Bu ne anlama gelir? Önce maddeyi yık, önünde duran kocaman bir dağ var, kırk gün kal orada, arkanda ısınmak için ateş bekleyen veya yol bilmek için rehber bekleyenler tasvir edilmiştir, buna rağmen, bu senin asli vazifen değildir, önce kendi yolculuğunu yap, kendi içinde mevcut olanı bul. Dışarıda arayıp durduğun hep gizli kalacaktır, çünkü önünde dağ var, taş var, kütle var. O dağ parçalandığında sen pabuçlarınla dolaştığın maddi bedeninde bayılacaksın, maddi olan beynin bunu kaldıramayacak ve sen içinde bulduğuna ayılacaksın! Evet, kırk gün boyunca dağa karşı konuştun, ses duyduğun için ayıktın ama bayılmadan yani fiziksel olanı bitirmeden bulamadın, olamadın!
Hac suresi 46. ayet, insana yeryüzünde gezip, işaretleri okumadı mı ki insan? Diye soruyor. Bu çok fazla kesinlik içeriyor değil mi? Yani gezip gördü halbuki der gibi bir şey bu. Oysa hepimiz gezip görmüş olamayız, fakat ayet sanki hepimiz gezip görmüşüz gibi ifade ediyor! O halde enkarnasyonu bir kenara bırakarak, yalnızca manaya dokunmak istiyorum. Adem yaratıldığında ona, yalnızca ona ruh üfürüldü ve sonra o yani Adem nihayet istenilen kıvamda olunca Havva yaratıldı ve sonra onlardan tüm insanlık var oldu. O halde insan Ademden bu yana var olan tüm insanlarla her yerde bulunmuş olmalı! Hz. Musa ile Tur dağında da bulunmuş olmalı! Çünkü öz bir tanedir ve eşyanın bilgisi insanın özüne kodlanmış vaziyette bulunmaktadır. İnsan yalnızca metaforlara bakarak o özün üzerindeki sis perdesini kaldırmanın bir yolunu aramalıdır. Bu ayette der ki ''şüphesiz gözler kör olmaz'' Oysa gözlerin kör olabildiğini hepimiz biliyoruz, peki nedir o halde kör olmaz iddiası?
Asıl göz olan içe bakan, eşyayı hakikati ile bilen öze doğru bakan gözdür, bu göz basiret gözüdür, insanın iki kaşının arasında duran üçüncü göz diye de anılan ve tasavvufta karşılığı nefs-i mardiyye'dir, basiret ile görür, yaratandan razıdır, sızlanıp durmaz, sabrettiğini zannettiği şeyin, hakikatte Rıza olmadığını bilir, çünkü rıza olsa sabretmek zorunda kalmayacaktır! Hakkal yakin makamıdır, bizzat yaşanarak elde edilen öz bilgisidir, din mensubu olmak, hocanın anlattığını kabul etmek ile ulaşılacak bir makam değildir!
Bizzat yaşanarak elde edilen bir makam kuran'da bu kadar övülüyorsa, o halde iman hakikatlerine uyanmış, dış talimlerden uzaklaşmış bir kişinin, kendi yaşadıkları ile varmaya çalıştığı noktaya karışması mümkün değildir, çünkü o, kişinin tur dağının taşları ile konuşmakta olan kişinin, o dağı paramparça edecek ve sonra da maddi olana gözlerini kapatıp (bayılmak metaforu) asıl görüşe uyanacak bir yolculukta olduğunu bilir.
Esfeli safilinde bulunan yolcu korku doludur, o özünü, yaşam kaynağını bulamadığı için, cehennemi yaşamaktadır, bu nedenle gece gündüz cehennem korkusunun kokusunu ve azabını hissetmektedir.
Tüm içeriği aktarmaya kalkışsam kitaplar yazmam gerekir, bu nedenle, konuyu burada bitiriyor ve faydalı olmasını diliyorum.
Comments